The post VLC artık iPhone X ve 4K Video Destekliyor appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>VLC’nin son sürümü 2.8.6, Apple’nin App Store mağazası üzerinden ücretsiz olarak indirilebilir.
Kaynak: GSM Arena
The post VLC artık iPhone X ve 4K Video Destekliyor appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>The post Windows Masaüstü Uygulamalarını Microsoft Store’dan İndirmeniz İçin 3 Neden appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>Eğer bir Windows kullanıcısı iseniz, uygulamalarınızı eskiden Windows Store olarak bilinen, bugünkü adıyla Microsoft Store üzerinden yüklemeye başlayabilirsiniz. Bazılarınızın bu fikre pek sıcak bakmadığını duyar gibiyim ancak yazımızın devamını okuduğunuzda Windows uygulamalarını Microsoft Store üzerinden yüklemenin aslında o kadar da kötü bir fikir olmadığını anlayacaksınız.
Masaüstü uygulamaları özellikle Windows PC’ler üzerinde çalışacak şekilde yazılan ve paketlenen uygulamalardır. Bu uygulamalar, uygulama geliştiricilerine daha fazla kontrol ve esneklik sağladığından işletim sisteminin sadece PC sürümünde yer alan Windows API’lerini kullanırlar. Microsoft’un Windows işletim sisteminin bir özelliği olan UAC korumalarına rağmen masaüstü uygulamaları kimi zaman verimli bir şekilde çalışmayabilir ya da istenmeyen eylemleri gerçekleştirebilirler.
Masaüstü uygulamaları tek başlarına çalıştıklarından onları kurulum yapan dosyaları ile birlikte yüklemeniz gerekmektedir.
Windows’un 8.1 sürümü ile birlikte Microsoft, Evrensel Windows Uygulamaları (Universal Windows Apps, UWA) kavramını duyurdu. Bu uygulamalar ayrıca “Metro uygulamaları” ya da “Modern uygulamalar” olarak da bilinmektedir. UWA’lar üç temel sorunu gidermek üzere kullanılıyordu: Tutarlılık, taşınabilirlik ve güvenlik. UWA’lar tıpkı diğer Windows uygulamaları gibi aynı Metro / Modern estetik tasarıma sahiplerdi ve Windows’un hem masaüstü hem de taşınabilir cihazlarda kullanılan sürümlerinde kullanılabiliyorlardı. Ayrıca bu uygulamalar diğer sistem uygulamalarından izole olarak çalıştığından sisteme zarar vermelerinin de önüne geçiliyordu.
Windows’un 10 sürümü ile birlikte ise Microsoft, bu kavramı bir adım daha ileri taşıdı ve Evrensel Windows Platformu (Universal Windows Platform, UWP) kullanmaya başladı. UWP sayesinde geliştiriciler, tek bir uygulama geliştirip o uygulamanın birden fazla platformda çalışmasını sağlıyorlardı. Bunun bir diğer anlamı, Windows 10 çalıştırabilen her bir bilgisayar aynı zamanda Evrensel Windows Platformu’nu da desteklediğinden, diğer tüm UWP uygulamalarını da otomatik olarak çalıştırabiliyor.
Peki UWA uygulamaları ile UWP uygulamaları arasındaki fark nedir?
Geliştiriciler açısından UWA, her bir platform (Windows PC ve Windows Mobile gibi) için ayrı bir projenin kullanılmasını gerektirir. “Paylaşımlı kod” projesi ise platforma özgü uygulamaların ortak kullandığı bir temel görevi üstlenir. UWP’de ise bir UWP uygulaması, UWP destekleyen her cihazda (örneğin Xbox One gibi) çalışır.
Son kullanıcı açısından ise bu ikisinin arasında pek bir fark yoktur. Hem UWA hem UWP uygulamaları sadece Microsoft Store üzerinden indirilebilir. Eğer Windows 10 kullanıyorsanız o zaman UWP uygulamaları sizi ilgilendirmektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise Microsoft’un 2016 yılında duyurduğu Desktop Bridge. Desktop Bridge, geliştiricilerin masaüstü uygulamalarını ve masaüstü oyunlarını kolayca UWP uygulamalarına dönüştürebilmelerini sağlayan bir uygulama. Uygulama dönüştürüldüğünde eskiden sadece masaüstünde kullanılan ancak artık UWP uyumlu olan bir uygulama, tıpkı eskiden olduğu gibi çalışmaya devam edecek ancak UWP ile birlikte gelen diğer bazı özellikleri de desteklemeye başlamış olacak.
Çoğu durumda bu dönüştürme işleminin tamamlanması için yazılım geliştiricilerinin kodları üzerinde herhangi bir işlem yapmalarına gerek kalmıyor. Bu sebeple de her geçen gün daha çok uygulamanın UWP uygulaması olarak duyurulduğunu görüyoruz. Bu dönüştürme işlemini yapmış olan bilinen uygulamalar arasında iTunes, Spotify, WhatsApp, Krita ve Kodi yer alıyor.
Dönüştürülmüş uygulamalar UWP uygulamaları ile aşağı yukarı aynı olduklarına göre o zaman neden uygulamaları Microsoft Store üzerinden indirerek kullanmalısınız? Bunun için üç ana neden mevcut:
Çoğu kullanıcı için uygulamaları tek bir yerden yüklemek önemli bir özellik değildir ancak kullanıcıların buna alıştıklarında daha önce neden her bir uygulamayı ayrı ayrı indirip kurduklarına şaşıracaklarından emin olabilirsiniz.
Eğer daha önce Mac, Linux, Android ya da iOS kullandıysanız, neden bahsettiğimi çok iyi biliyorsunuz. Bir uygulama mı indirmek istiyorsunuz? App Store, Play Store ya da tercih ettiğiniz paket yöneticisini açın. Uygulamayı arayın. Yükle düğmesine basın. Hepsi bu!
Bazılarınız bu işlemin uygulamanın adını Google’dan arayıp, uygulamayı indirip kurulum dosyasını çalıştırmaktan pek farklı olmadığını düşünebilir. Ancak bir uygulamayı Google’dan aratıp indirmeye kalktığınızda doğru web sitesine girmediğinizden ya da uygulamanın eski bir sürümünü indirmiyor olduğunuzdan emin olmanız gerekmektedir.
UWP uygulamalarını kullanmanın bir diğer güzelliği ise uygulamaların Microsoft Store’a bağlı olmasıdır. Bunun anlamı uygulama Microsoft Store üzerinde ne zaman güncellenirse o zaman sizin kullandığınız uygulama da otomatik olarak güncellenecektir. Güncelleme işlemini Microsoft Store sizin için otomatik olarak yerine getirir.
Dürüst olmak gerekirse pek çok masaüstü uygulaması, bünyesinde otomatik güncelleme özelliğini barındırmaktadır ancak bu özelliği hâlâ barındırmayan uygulamaların sayısı küçümsenmeyecek kadar çoktur. Uygulamaların en güncel sürümlerini kullanmak genellikle önerilir zira uygulama geliştiricileri bir uygulamayı güncellediklerinde uygulamalarına sadece yeni bir özellik eklemekle ya da hatalarını gidermekle kalmaz, aynı zamanda pek çok güvenlik açığını da kapatır.
UWP uygulamalarını kullanmanın belki de en önemli faydası, bu uygulamaların diğer sistem uygulamalarından izole bir şekilde çalışmasıdır. Bunun anlamı her bir uygulama belirli sınırlar dahilinde çalışır ve ona izin verilmediği sürece sistem kaynaklarına erişemezler. Bu sayede uygulamaların donanım sürücüleri üzerinde değişiklik yapması, diğer donanımları çalıştırması ya da sistem dosyalarını değiştirmesi mümkün olmaz.
UWP uygulamaları aynı zamanda Microsoft’un onayını gerektirir. Her ne kadar bu, %100 güvenli olduğunuz anlamına gelmese de zararlı bir uygulamayı bilgisayarınıza indirmeniz çok daha zordur.
UWP uygulamalarını kullanmak istememenize neden olacak iki, hatta üç sebep de mevcuttur.
Öncelikle Microsoft, bu uygulamaların dağıtıcısı görevini üstlendiği için uygulama satışlarından komisyon alır. İkincisi, UWP uygulamaları, işletim sistemine istedikleri kadar entegre olamayabilirler ve bu da kimi uygulamalarda daha az özelliğin kullanılmasına yol açabilir. Üçüncüsü, UWP uygulamalarını indirebilmek için Microsoft Store kullanmak zorundasınızdır ve Microsoft’un, ne yazık ki bu uygulamanın tasarımında pek başarılı bir iş çıkardığı söylenemez.
Tüm bunlara rağmen eğer halihazırda kullandığınız bir uygulama Microsoft Store üzerinde yer alıyorsa uygulamayı oradan indirerek kullanmanızı öneririz.
İkna oldunuz mu? Eğer olmadıysanız, sizi UWP uygulamalarını kullanmaktan alıkoyan şey nedir? Yukarıda listelediklerimizin dışında UWP uygulamalarını kullanmanın başka avantajları ya da dezavantajları var mı? Yorumlarınızı bekliyoruz.
Kaynak: MakeUseOf
The post Windows Masaüstü Uygulamalarını Microsoft Store’dan İndirmeniz İçin 3 Neden appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>The post Mac Bilgisayarların En Can Sıkıcı Özelliklerini Gideren 10 Ücretsiz Uygulama appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>Bugünkü yazımızda macOS işletim sisteminde görülen en can sıkıcı özellikleri gideren 10 ücretsiz Mac uygulamasına göz atacağız. Bu uygulamaların çoğu 5-6 MB dosya boyutuna sahip olduğundan sistem kaynaklarınıza da gereksiz bir yük bindirmemiş olacaklar.
macOS işletim sistemi üzerindeki en iyi tarayıcılardan birisi olan Safari, Favicon desteği içermediğinden dolayı kimi Safari kullanıcılarını rahatsız ediyor. Eğer siz de o kullanıcılardan birisi iseniz, Faviconographer uygulamasını kullanabilirsiniz. Diğer çoğu özelleştirme uygulamalarının aksine bu uygulama Sistem Bütünlük Koruması (System Integrity Protection, SIP) etkinken de çalışıyor.
Faviconographer uygulamasını yükledikten sonra uygulamaya Mac’inizin Erişilebilirlik özelliklerine kullanabilme izni vermeniz gerekiyor. Bunun için Sistem Tercihleri > Güvenlik & Gizlilik > Gizlilik > Erişilebilirlik ekranına gidip Faviconographer’in yanındaki kutucuğa tıklamanız gerekiyor.
macOS işletim sistemi ile birlikte başka neyin gelmesi gerekiyor biliyor musunuz? Gizli dosya ve klasörleri görüntüleyebileceğiniz bir Finder ayar seçeneği. Apple bu seçeneği işletim sistemine ekleyene kadar muhtemelen siz her seferinde bunu gerçekleştirebileceğiniz doğru Terminal kodlarının ne olduğunu bulmak için internet üzerinde arama yapmaya mahkumdunuz. İşte Funter uygulaması da tam bu noktada devreye giriyor.
Funter, menü çubuğu üzerindeki ya da Finder araç çubuğu üzerindeki simgesine tıkladığınızda içinde bulunduğunuz klasördeki gizli dosyaları görüntüleyebilmenizi sağlayan bir uygulamadır.
Finder’da dosya ve klasörleri gizlemek için sağ tıklama ile erişebileceğiniz uygulama menüsünde Funter ile Gizle (Hide with Funter) seçeneğine tıklamanız gerekiyor.
Gizli dosyalar görüntülenirken bu dosyalar üzerinde menü çubuğu üzerindeki simgeye tıklanınca beliren arama kutusunu kullanarak arama yapabilirsiniz.
DesktopUtility isimli uygulama da dosyaların görünürlük ayarlarını değiştirebilmenizin yanı sıra diğer bazı sistem görevleri üzerinde değişiklik yapabilmenizi sağlayan bir uygulama. Geliştiricinin web sitesinde More Awesome Apps başlığı altındaki uygulamaların arasından DesktopUtility uygulamasını indirebilirsiniz.
Kimi macOS sürümlerinde, bir uygulama penceresindeki yeşil renkli pencere büyütme düğmesine tıkladığınızda işletim sistemi, o uygulama için uygun gördüğü en geniş pencere boyutuna büyütür (işletim sisteminin sonraki sürümlerinde bu özellik, ekranı tam ekran kipinde çalıştırmaya başlar). Eğer işletim sisteminin pencere boyutlandırma tercihleri sizi memnun etmiyorsa, o zaman Right Zoom uygulamasını yükleyebilirsiniz.
Right Zoom uygulaması etkinken yeşil renkli yakınlaştırma düğmesine tıkladığınızda pencere boyutu, mümkün olan en büyük boyutta görüntülenir. Pencere boyutunu büyütmek için o düğmeye tıklamanıza da gerek yoktur (ben Option + A kısayolunu kullanıyorum). Eğer pencere yakınlaştırma düğmesinin davranışını bazı uygulamalar için değiştirmek istemiyorsanız o uygulamaları da Right Zoom uygulama tercihleri üzerinde tanımlayabilirsiniz.
macOS işletim sistemi üzerindeki Notlar uygulaması, işletim sisteminin her yeni sürümünde pek çok yeni özelliği de beraberinde getirdi ve pek çok Mac kullanıcısının işletim sisteminde not tutma ihtiyaçlarını karşılayabilir hale geldi. Ancak HTML desteği barındırmaması ve notları salt metin olarak aktaramamak, kimi kullanıcıları rahatsız eder oldu. Konu bu uygulama üzerindeki notları salt metin olarak harici bir dosyaya aktarabilmeye geldiğinde en azından Exporter adında bir uygulama mevcut (bu görevi yerine getiren bir diğer uygulama için Notes Exporter uygulamasına bir göz atabilirsiniz).
Exporter uygulaması ile Notlar uygulaması üzerinde tuttuğunuz tüm notları, dilediğiniz bir klasör içerisine salt metin olarak aktarabilirsiniz. Notlarınızın biçimlendirmesini kaybetmekten de korkmanıza gerek yok zira Exporter, dilerseniz biçimlendirmeyi Markdown kullanarak koruyabiliyor (aktarım sırasında tablolar ve onların içeriği ne yazık ki korunmuyor).
Mac bilgisayarınız seçtiğiniz bir metni sizin için okuyabilir. Bu özellik her ne kadar kullanışlı olsa da seslendirme üzerinde fazla bir kontrolünüzün olmaması kimi kullanıcıları rahatsız etmektedir. Tek yapabildiğiniz şey, seslendirme işlemini başlatıp durdurmaktan ibarettir.
Konuşmayı duraklatmanız, ileri ya da geri gitmeniz mümkün değildir. Dahası, bir metni seslendirmek için her seferinde Düzenle > Konuş seçeneğini seçmek zorundasınızdır. İşte Dictater adındaki bu uygulama tüm bu rahatsızlık verici özellikleri iyileştirerek işletim sisteminin bütünleşik seslendirme özelliklerini önemli oranda iyileştiriyor.
Dictater uygulamasını kurup etkinleştirdikten sonra uygulamanın özelliklerine, seçili metnin üzerine sağ tıkladığınızda beliren menüdeki Hizmetler (Services) seçeneğinin altından erişebilirsiniz. İşlerinizi hızlandırmak için Sistem Tercihleri > Klavye > Kısayollar > Hizmetler > Metin > Dikta ekranını ziyaret edebilirsiniz.
Caps Lock tuşu, her ne kadar kullanışlı olsa da konumu, çoğu kez bu tuşun yanlışlıkla basılmasına neden olur. Bu tuşa yanlışlıkla basıldığını fark etmediğiniz durumlarda ise fark ettikten sonra yazdığınız tüm metni silip yeniden küçük harflerle yazmak zorunda kalırsınız. SmartCapsLock uygulaması ile artık bu sorunlarla boğuşmanıza gerek yoktur, zira uygulamayı yükledikten sonra Caps Lock tuşu basılarak yazdığınız metni seçip tekrar Caps Lock tuşuna bastığınızda seçilen metni otomatik olarak küçültebilirsiniz.
Dahası da var. Uygulamanın menü çubuğu üzerindeki simgesine tıkladığınızda, SmartCapsLock’un sadece yanlışlıkla büyük harfle yazılan metinleri küçük harfe dönüştürmek için kullanılmadığını da göreceksiniz. Dilerseniz seçili metni otomatik olarak büyük ya da küçük harfe dönüştürecek, cümlenin ilk harfini büyütecek, her kelimenin ilk harfini büyütecek ya da küçültecek kısayollar tanımlayabilirsiniz.
macOS High Sierra işletim sisteminde Mac’inizin klavyesi üzerinde bulunan medya kontrol tuşları Safari üzerindeki en son kullanılan oynatıcıyı kontrol eder. Eğer bu yeni özellik sizi rahatsız ediyorsa o zaman BeardedSpace uygulamasını kurarak medya kontrol tuşlarınızın yeniden iTunes, Spotify ya da seçtiğiniz diğer bir uygulamayı kontrol etmesini sağlayabilirsiniz.
VOX Player kullanıcıları, bu uygulama için özel olarak geliştirilen VOX uzantısını kurarak medya tuşları ile uygulamayı kontrol edebilirler.
Yeni bütünleşik medya tuşları özelliği Chrome kullanıcılarını etkilememektedir. Eğer Chrome üzerindeki bir medya dosyasını medya tuşlarını kullanarak kontrol etmek istiyorsanız, Streamkeys Chrome uzantısını kurmalısınız.
QuickTime uygulaması, pek çok özelliği ücretsiz olarak kullanıcılarına sunmaktadır. Ne yazık ki uygulama, videoları GIF biçimine dönüştürme özelliğine sahip olmadığından bu işlemi gerçekleştirebilmek için başka bir uygulama kullanmamız gerekmektedir. Drop to GIF, üzerine sürükleyip bıraktığınız herhangi bir medya dosyasını hareketli bir GIF dosyasına dönüştürebilmektedir. GIF biçimine dönüştürülmüş dosyayı, orijinal medya dosyası ile aynı klasörde bulacaksınız.
Bir uygulamanın penceresini kapatmak için Command + W basmak yerine yanlışlıkla Command + Q kısayoluna basarak uygulamadan çıkmak sizi rahatsız ediyorsa o zaman SlowQuitApps uygulamasını çok seveceksiniz.
SlowQuitApps uygulamasını kurduktan sonra herhangi bir uygulama açıkken Command + Q kısayolunu kullanırsanız, bu kısayolun derhal çalışmadığını ve çalışması için bir saniye kadar ilgili kısayola basılı tutmanız gerektiğini göreceksiniz. Eğer kısayola yanlışlıkla bastıysanız süre dolmadan parmağınızı ilgili kısayolun tuşlarından kaldırarak uygulamanın kapanmasının önüne geçebilirsiniz.
Kısayolun devreye girmesi için geçen süreyi değiştirmek ve örneğin bu süreyi 3 saniyeye yükseltmek istiyorsanız Uygulamalar > Terminal uygulamasını çalıştırıp aşağıdaki kodu girin.
defaults write com.dteoh.SlowQuitApps delay -int 3000
SlowQuitApps uygulamasına bir alternatif olarak CommandQ uygulamasını da kullanabilirsiniz. Uygulamadan çıkmak için kullanılan kısayolun tercih ettiğiniz uygulamalar için devreye girmesinin önüne geçebilirsiniz ancak bu uygulamanın tercihler penceresinden kısayolun devreye girmesi için geçen süreyi 0.5 saniyeden daha az ya da 2 saniyeden daha fazla bir süreye değiştirmeniz mümkün değil.
Rocket uygulaması ile tıpkı popüler Slack uygulamasında olduğu gibi emoji eklemeyi tetikleyen bir tuşa basabilirsiniz (ön tanımlı olarak bu : tuşuna basıldığında etkinleştiriliyor). Eğer uygulamanın lisansını satın alırsanız, emojiler dışında görseller ve GIFler için de kısayollar atayabilirsiniz.
Doğrusunu söylemek gerekirse macOS işletim sistemi, Emoji ekleyebileceğiniz bir pencerenin belirmesini sağlayan bir kısayolu zaten bünyesinde barındırıyor (Control + Command + Boşluk). Bu sebeple Rocket uygulamasını kullanmak zorunda değilsiniz ancak Slack uygulamasının Emoji eklemek için tercih ettiği yöntem size daha kullanışlı geliyorsa o zaman Rocket uygulamasını kullanabilirsiniz.
Bu yazımızda az bilinen ancak son derecede kullanışlı macOS uygulamalarını sizler için derledik. Yukarıdaki uygulamalardan en çok hangisini beğendiniz? Bu listede yer almayan ancak severek kullandığınız uygulamalar hangileri? Yorumlarınızı bekliyoruz.
Kaynak: MakeUseOf.
The post Mac Bilgisayarların En Can Sıkıcı Özelliklerini Gideren 10 Ücretsiz Uygulama appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>The post Facebook Messenger’dan 4K Çözünürlük Desteği appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>Değişikliğin duyurulduğu blog yazısında Facebook, mesajlaşmalarda görsel elementlerin gün geçtikçe daha fazla kullanıldığını hatırlatıyor. GIF’ler ve emojiler ile birlikte arkadaşlarımıza ve aile fertlerimize akıllı telefonlarımız aracılığı ile çektiğimiz fotoğrafları göndeririz. Özellikle akıllı telefonlarla çekilen fotoğrafların kalitesi SLR fotoğraf makineleri ile yarışır konuma geldiğinden bu daha da bir önem kazanıyor.
Akıllı telefonları ile fotoğraf çeken Facebook Messenger kullanıcılarına yardımcı olmak için Facebook, bundan böyle kullanıcıların 4.096 x 4.096 pixel çözünürlükteki fotoğrafları paylaşabileceklerini bildirdi. Daha önce bu, 2.048 x 2.048 piksel çözünürlükle sınırlıydı.
Facebook’un blog yazısında 2K ve 4K çözünürlükteki fotoğrafların bir karşılaştırmasına da yer verilmiş. Uzaktan bakıldığında iki fotoğraf arasında pek bir fark yok gibi görünse de fotoğrafa yakınlaştırıldığında aradaki fark çok daha belirgin hale geliyor. Her ay 17 milyar fotoğrafın gönderildiği Messenger uygulamasının sahibi Facebook’un bu alanda bilgisi olduğuna hiç şüphe yok.
Kullandığınız akıllı telefon 4K çözünürlükte fotoğraf çekebiliyor mu? Eğer çekebiliyorsa bu çözünürlüğün fotoğrafın kalitesine olumlu yönde bir katkısı oluyor mu? Messenger’in 4K çözünürlük desteği veriyor olması sizi memnun etti mi? Yorumlarınızı bekliyoruz.
Kaynak: MakeUseOf.
The post Facebook Messenger’dan 4K Çözünürlük Desteği appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>The post Yazıcılar gizli noktaları (microdots) neden çıktılarına eklerler? appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>Verilen ifadede FBI, Winner’in Ulusal Güvenlik Teşkilatı (National Security Agency, NSA) raporunu yazdırdığını ve onu The Intercept sitesine gönderdiğini iddia ediyor. Belgeler sızdırıldıktan kısa bir süre sonra Winner’e yönelik suçlamalar da açıklanmıştı.
O noktada uzmanlar, artık internet üzerinden de ulaşılabilen belgeyi incelemeye koyuldular ve ilginç bir detaya ulaştılar. Belgenin üzerinde dikdörtgen bir şekli andıran sarı renkli noktalardan oluşan bir desen yer alıyordu. Bu noktaları çıplak gözle görmek kolay değildi ancak kodlanmış bir tasarımı oluşturuyordu. Kısa bir analizin ardından bu noktaların belgelerin tam olarak ne zaman yazdırıldığı bilgisini verdiği anlaşıldı: 9 Mayıs 2017 günü saat 06:20’de. En azından yazıcının bu belgelerin yazdırıldığı andaki tarih ve saati bu zamanı gösteriyordu. Noktalar aynı zamanda yazıcının seri numarasını da barındırıyordu.
Bu “mikro noktalar”, güvenlik araştırmacıları ve insan hakları savunucuları tarafından yakından bilinen unsurlardır. Renkli yazıcıların pek çoğu bu noktaları, kullanıcıları bilmeden belgelere dahil ederler.
FBI, şüphelinin belirlenmesinde bu noktaların kullanıldığını söylemedi ve aynı zamanda bu konuda yorum yapmayı reddetti. Winner’e karşı açılan davaya yönelik haberleri yayımlayan Birleşik Devletler Adalet Bakanlığı da konu ile ilgili yorum yapmayı reddetti.
Yayımladıkları bildiride The Intercept, “Winner’e karşı henüz kanıtlanmamış suçlamalar yapılmaktadır. Aynı şey, FBI’nin Winner’i nasıl tutukladığı için de geçerlidir.” açıklamasında bulundu.
Ancak NSA istemese de herkes tarafından bilinen bu belge üzerindeki mikro noktaların varlığı, pek çok kişinin ilgisini çekti.
Bu belge üzerindeki noktaları ilk farkeden kişi olan ve kataloglama platformu Document Cloud görevlisi Ted Han “Belgeye yakından baktığınızda bu belgelerin varlığı apaçık ortada. Bu noktaların varlığı ilgi çekici.” açıklamasında bulundu.
Bu belgeler üzerindeki noktaları inceleyen bir diğer kişi ise güvenlik araştırmacısı Rob Graham oldu. Kendisi, bu noktaların nasıl görülebileceği ve şifresinin çözülebileceği konusunda bir blog yayımladı. Bu noktaları bir ızgara üzerinde konumlandırdığınızda noktaların bulundukları konumlara göre saat, dakika, tarih ve sayı gibi bilgilere ulaşılabiliyor. Noktaların şifresini çözen bir grup güvenlik uzmanı, bu şifreyi çözmeye yarayan ızgara modelini de geliştirdiler.
Mikro noktalar özünde yeni bir şey değil ve yıllardır kullanılıyor. Elektronik Sınırlar Vakfı (Electronic Frontier Foundation, EFF), bu mikro noktaları kullandığı bilinen renkli yazıcıların bir listesini tutuyor. EFF tarafından alınan aşağıdaki görseller, bu noktaların şifrelerinin nasıl çözülebileceğini gösteriyor.
Yazılım danışmanlığı şirketi Vector 5’te veri analisti olarak görevli olan ve sızdırıldığı söylenen NSA belgesini inceleyen Tim Bennett, casusların ilgisini çekmesinin yanı sıra mikro noktaların başka olası kullanım alanlarının da oldğunu söylüyor.
Bennett, bu noktalar sayesinde belgelerde sahtecilik yapılıp yapılmadığının kontrol edilebileceğini söylüyor. Eğer birisi bir belgeyi 2005 yılında aldığını söylüyorsa bu mikro noktalara bakıldığında belgenin aslında sadece birkaç yıl önce alındığı görülebilir.
Eğer sizin de çıktısını aldığınız belgelerde mikro noktalara rastlarsanız, EFF sitesinde yer alan araç üzerinden bu noktaların ne anlama geldiğini görebilirsiniz.
İngilizce’de steganography olarak bilinen ve Türkçe’ye gizlenmiş yazı olarak çevirebileceğimiz bu gizli mesajlar aslında farklı biçimlerde çok uzun zamandır kullanılıyor.
Bu tip gizli mesajlar arasında belki de en çok bilinen, dünyada kullanılan pek çok kağıt para üzerinde Eurion takımyıldızı adı verilen özel bir beş noktalı doku kullanılır. Sahteciliği önlemek adına pek çok fotokopi makinesi ve tarayıcılar, bu dokunun algılanması durumunda ilgili paranın kopyasını yapmayacak şekilde programlanmışlardır.
NSA’nin kendisi de küçük noktalardan mesajların oluşturulduğu örneklerin kullanıldığı İkinci Dünya Savaşı’ndan örneklere yer vermektedir. Meksika’daki Alman casusların, Lisbon’da görüştükleri kişilere mesaj göndermek için bir zarfın içerisine küçük noktaları yapıştırdığı bilinmektedir.
O zaman bu casuslar gizli bir şekilde çalışıyordu ve Almanya’dan radyo ekipmanları ve görünmez mürekkep gibi bazı materyalleri almaya çalışıyorlardı. İtilaf devletleri bu mesajların önünü kesmeyi ve görevlerini sonlandırmayı başardı. Almanlar tarafından kullanılan bu küçük noktalar, bir nokta işareti boyutuna küçültülmüş şifresiz metin parçalarından ibaretti.
Bu tip iletişim yöntemleri II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, özellikle de Soğuk Savaş döneminde sıkça kullanıldı. Sovyetler Birliği’ne bağlı olan ancak Almanya’da gizli bir şekilde çalışan ajanların bu tip mesajları göndermek için harf damlacıkları kullandığına yönelik bilgiler mevcuttur.
Günümüzde ise dileyen herkes, kendilerine ait olan nesneleri korumak için mikro metin kullanabilir. Hatta İngiltere merkezli Alpha Dot şirketi, üzerlerinde bir seri numarası bulunan ve sadece mikroskopla görülebilen nokta büyüklüğündeki yapışkanları satmaktadır. Eğer polis bu yapışkanın bulunduğu bir nesneyi ele geçirirse, teoride bu nokta üzerindeki numara sayesinde ilgili nesnenin sahibinin kim olduğunu kolayca öğrenebilir.
Bu minyatür mesaj örneklerinin çoğu, renkli yazıcıların çıktısında olduğu gibi kodlanmış bir dokudan ibaret değildir ancak bu noktalar, bir nesnenin ya da belgenin üzerine yerleştirilen minik noktaların o nesnenin geçmişi ile ilgili bilgiler verebilecek kapasitede olduklarının güzel bir örneğidir.
Metin tabanlı gizli metinlerin bazı biçimleri, harflerden, rakamlardan ya da sembollerden hiç birini kullanmaz. Surrey Üniversitesi’nde görevli bir güvenlik uzmanı olan Alan Woodward, buna örnek olarak “Snow”u (Steganographic Nature Of Whitespace) gösterir. Bu yöntemde bir metin parçasında satırların sonuna boşluklar ve sekmeler yerleştirilir. Bunların toplam sayısı ve sıralaması, görünmez bir mesajın şifresinin çözülmesi için kullanılabilir.
Snow web sitesi bunu “Beyaz bir boşluk üzerinde bir mesaj aramak, bir kar fırtınası sırasında kutup ayısı aramak gibidir.” sözleri ile açıklar.
Woodward, bir belgeyi kimin ne zaman yazdırdığını anlamanın birkaç yolu olduğuna dikkat çekiyor.
NSA gibi kurumlar, bir şeyin yazdırıldığı her anın kaydını tutar, sadece bir belge yazdırıldıktan sonra onu takip etmenin yöntemlerini değil. NSA, insanların bu sarı noktalardan haberdar olduğunu biliyor bu sebeple bir belgeyi takip etmek için sadece bu yönteme başvurmuyor.
Yazıcıların bu tür bilgileri kullanıcılarının farkında olmadan belgelerin üzerine işlemeye haklarının olup olmadığı sürekli tartışılan bir konu. Kimilerine göre bu insan haklarına aykırı bir davranış ve bir MIT projesi, bu teknoloji hakkında yazıcı üreten şirketlere yönelik yapılan 45.000’in üzerinde şikayeti toplamış durumda.
Buna rağmen pek çok kişi, gizli kalması gereken belgelerin gizliliğinin korunması için bu tip adımların atılmasının yerinde olduğunu düşünüyor. Ted Han onu ile ilgili olarak “Devletlerin gizli tutabilmesi gereken şeyler vardır” açıklamasında bulunuyor ancak “Umarım insanlar harekat güvenliğinin yanı sıra gazetecilerin de kendilerinin ve haber kaynaklarının güvenliklerini nasıl koruyabilecekleri konusunda düşünüyorlardır.” diyerek konunun önemine dikkat çekiyor.
Birleşik Devletler Gizli Servisi’ne 2012 yılında gazeteci Theo Karantsalis’in yaptığı ve bilgi edinme hakkına dayanan bir başvuruya göre aşağıdaki yazıcı üreten şirketler, “belge tanımlama isteklerine” cevap vermeyi kabul etmiş durumdalar:
Kaynak: BBC Future
The post Yazıcılar gizli noktaları (microdots) neden çıktılarına eklerler? appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>The post Evlilik insanları nasıl değiştiriyor? appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>Psikologlar her ne kadar evlenmenin insanların kendilerine olan güvenlerini arttırdığı mı yoksa kendilerini beğenmiş insanların mı evlenmeye daha yatkın olduğu sorusuna henüz bir cevap verememiş olsalar da araştırmalar, bir ilişkiye bağlı olmanın ve hayatımızın geri kalanını bir kişiye adamanın insanların kişilikleri üzerinde iyi ya da kötü yönde bir etkisi olduğunu gösteriyor… ta ki ölüm bizi ayırana kadar.
Bunun böyle olduğu aslında mantıksız değil – ne de olsa kendinizi bir kişiye herkesin önünde adamak sadakati ve ileri görüşlü olmayı gerektirir. Ayrıca kimileri için bu tip bir birlikteliğin kendi hayatlarında önemli değişiklikler yapacağı anlamına geliyor. Her Allah’ın günü aynı kişiyle aynı evde yaşamanın da belli bir miktar sabır ve diplomasi yeteneği gerektirdiğini de unutmamak gerek.
Evliliğin insanların karakterleri üzerinde ne tür bir etkisi olursa olsun bu konunun araştırmacıların bir numaralı önceliği olacağını düşünürsünüz – ne de olsa her yıl milyonlarca insan birbirleri ile evleniyor.
Ancak işin aslı öyle değil zira bu konuda yapılan araştırmalar son derecede sınırlı. Muhtemelen bu konuda yapılmış en iyi kanıt, son günlerde Almanya’da yapılan bir araştırmanın detaylarında yatıyor. Araştırmacılar, dört yıllık bir süreçte neredeyse 15.000 kişinin evlilik sonrası kişilikleri üzerinde gözlenen değişiklikleri mercek altına aldı.
Araştırmanın süresi boyunca katılımcıların 664’ünün evlendiğine dikkat çekelim. Bu sayede Münster Üniversitesi’nde görevli Jule Specht ve çalışma arkadaşları bu kişilerin karakterleri üzerindeki değişiklikleri analiz etme ve analiz sonuçlarını evlenmeyen çiftlerle karşılaştırma olanağına kavuşmuş oldu. Araştırmacılar, evlenen çiftlerin dışa dönüklük özelliklerinin yanı sıra yeni deneyimlere açıklık oranlarında evli olmayan kişilere oranla azalma gözlemlediler.
Bu değişiklik her ne kadar oldukça belirgin olmasa da bekarların, arkadaşlarının evlendikten sonra daha sıkıcı birer kişi olduklarına yönelik yakınmalarını destekler nitelikte.
Bu değişiklik, en azından kadınlar için, Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan ve 2000 yılında yayımlanan çok daha küçük çaplı bir araştırma tarafından da destekleniyor. Bu araştırmada araştırmacılar, 2.000’in üzerinde orta yaşlı katılımcının kişiliklerini altı ila dokuz yıllık bir süre zarfında inceledi.
Bu süre içerisinde kadınların 20’si evlenirken 29’u boşandı. Evlenenlere kıyasla boşanan kişilerde dışa dönüklük ve yeniliklere açık olma özelliklerinde artış gözlendi. Buna karşın yeni evlenen erkekler, boşanmış akranlarıyla karşılaştırıldığında sorumluluk ve duygusal dengesizlik bakımından iyileşme gösterdiler.
Evli erkekler arasında sorumluluk duygusu sezgisel görünüyor. Evli (veya uzun süredir bir ilişki içerisinde) olan herkes, evlilik gemisini ayakta tutabilmenin özel bir yetenek gerektirdiğini bilecektir. Elbette evlilik bu becerilerin gelişmesine de yardımcı olacaktır. İşte tüm bunlar, bu yıl yayımlanan bir başka araştırmanın bulguları.
Tilburg Üniversitesi’nden Tila Pronk’un liderliğindeki bir grup Hollandalı psikolog, evlilikle birlikte gelen en önemli iki yeteneğin kendi kendini kontrol edebilme (evliliğin bozulmaması için ne kadar çok sinirlenirseniz sinirlenin dilinizi ısırabilme yeteneği) ve affedebilme (böylece partneriniz kirlilerini ortalıkta ne kadar çok kez bırakırsa bıraksın ya da komşunuzla flört ederse etsin) yeteneği olduğunu söylüyor.
Araştırmacılar yeni evlenen 199 çifti mercek altına aldı ve evliliklerini takip eden üç aylık dönemde her bir bireyin ne kadar affedici ve kendilerini kontrol altında tutabildiklerini ölçümledi. Katılımcılar daha sonra bu ölçümlemeleri evliliklerini takip eden dört yıllık dönemde kendileri yapmayı sürdürdü.
Araştırma sonuçları, katılımcıların dört yıllık sürenin sonunda affedicilik ve kendilerini kontrol edebilme konularında çok daha iyi olduğunu gösterdi. İstatistiksel olarak bakıldığında affedicilik yeteneğinde olan artış, kendi kendini kontrol edebilme yeteneğine kıyasla daha fazlaydı ancak Pronk ve ekibi, insanların kendi kendini kontrol edebilme yeteneğini arttırmaya yönelik bir programa katılan kişilerde gözlenen artışa eşit olduğuna dikkat çekti.
Peki evli çiftlerin hayatlarından son derecede mutlu oldukları izlenimini vermelerine ne demeli? Bu konu ile ilgili kanıtlar, hayattan memnuniyet oranlarının ya da evlilikten sonra mutluluğun ne kadar değiştiğinin ölçümlendiği araştırmaların sonuçlarında yatıyor. 30’lu yaşlarındaki Bridget Jones gibi bekarlar, evlendikten sonra hayattan memnun olma oranının gerçekten de arttığını duyduklarına sevineceklerdir ancak bu oran, bir yıl kadar sonra evlilik öncesi seviyelerine geri dönüyor.
Buna rağmen resmin geneli böyle olsa da bu herkes için aynı olacak anlamına gelmiyor elbette. Bizler sık sık çevremizdeki kişilerin “tam da evlenilecek adam” ya da “tam da evlenilecek kadın” olup olmadığını söyleriz. Araştırmalar da evliliğin, insanları ne kadar ve ne şekilde değiştirdiğinin, çiftlerin evlenmeden önceki karakterlerinin nasıl olduğuna bağlı olduğunu gösteriyor.
Kimileri için evlilik gerçekten de hayatlarının geri kalanında çok daha mutlu olmalarını sağlıyor. Özellikle de daha duyarlı ve içine kapanık kadınlar ile dışa dönük erkekler, evlilik sonrasında hayatlarından çok daha mutlu olduklarını söylüyorlar. Bunun sebebi muhtemelen evlendikten sonraki yaşam tarzları onların kişilikleri ile daha uyumlu olması ancak bu konu üzerine henüz bir araştırma yapılmış değil.
Peki ya insanların evlendikten sonra birbirlerinin karakterlerini kopyalamalarına ne demeli? Özellikle de yaşlı bir evli çifti birbirlerininkine benzer kazakları giyerken gördüğünüz de siz de aynısını düşünüyor olabilirsiniz.
Ancak bu muhtemelen bir yanılsamadan ibaret, zira durum sanıldığı gibi olsaydı, daha uzun süre evli kalmış insanların partnerlerine daha fazla benzer özelliklere sahip olmalarını beklerdiniz. Ancak Michigan Eyalet Üniversitesi’ndeki araştırmacılar 1.200’ün üzerinde evli çiftin kişiliklerini incelediklerinde, bunun böyle olduğunu kanıtlayacak herhangi bir bulguya rastlamadılar. İşin özü birbirlerine benzer kişilik özelliklerine sahip insanların birbirleri ile evlenme ihtimallerinin daha yüksek olması.
Tüm bu bulgular ele alındığında araştırmalar, evliliğin insanların kişilikleri üzerinde düşük miktarda da olsa değişiklik yaptığı kesin.
Dr. Christian Jarrett, İngiliz Psikoloji Topluluğu’nun Research Digest blogunda yazıyor. Kendisinin bir sonraki kitabı, Personology, 2019 yılında yayımlanacak.
Kaynak: BBC Future
The post Evlilik insanları nasıl değiştiriyor? appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>The post Bir savaşta bile kullanılamayacak kadar büyük olan atom bombası appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>Tu-95, kendisinden birkaç yıl önce geliştirilen bir başka bombardıman uçağının modifiye edilmiş bir türüydü. Bu uçak dört motorlu devasa bir araçtı ve Rusya’nın nükleer bombalarını taşıması için geliştirilmişti.
Geçen on yıl, Sovyet nükleer araştırmalarında önemli gelişmelere sahne olmuştu. İkinci Dünya Savaşı, Birleşik Devletler ve SSCB’yi aynı tarafta birleştirmişti ancak savaş sonrası dönemde iki ülkenin ilişkileri önce yavaşlamış, ardından da donma noktasına gelmişti. Sovyetler’in dünyanın tek nükleer süpergücü karşısında ezilmemesi için çok hızlı hareket etmesi gerekiyordu.
29 Ağustos 1949’da Sovyetler, günümüzde Kazakistan sınırları içerisinde yer alan uzak bir tepede, Birleşik Devletler’in atom bombası programına sızarak elde ettikleri bilgilerle ‘Joe-1’ olarak bilinen ilk nükleer aygıtını test etti. Bunu takip eden yıllarda Sovyetlerin test programı oldukça gelişti ve 80’den fazla atom bombası denemesi yapıldı. Sadece 1958 yılında Sovyetlerin 36 nükleer bomba denemesi yaptığı biliniyor.
Ancak Sovyetler Birliği’nin o güne kadar test ettiği bombalar, bunun yanında çocuk oyuncağı kalıyordu.
Tu-95, bir hava aracının dahili bomba alanına sığmayacak kadar büyük bir bombayı taşıyordu. Bomba 8 metre uzunluğunda ve 2.6 metre çapındaydı ve ağırlığı 27 tondan fazlaydı. Bombanın şekli, bundan on beş yıl önce Japonya’nın Hiroshima ve Nagasaki şehirlerini yerle bir eden ‘Little Boy’ ve ‘Fat Man’ atom bombalarına çok benziyordu. Bomba için Project 27000, Ürün Kodu 202, RDS-220 ve Kuzinka Mat (Kuzka’nın Annesi) gibi tanımlamalar yapılıyordu. Günümüzde ise bu bomba daha çok Tsar Bomba (Çar Bombası) olarak biliniyor.
Tsar Bomba sıradan bir nükleer bomba değildi. Bu atom bombası, SSCB bilim insanlarının dünyanın en güçlü bombasını geliştirmek için yürüttüğü hararetli çalışmaların bir sonucuydu. Dönemin başbakanı Nikita Khruschchev, bu tip bir bomba ile dünyanın Sovyet teknolojisi karşısında diz çökeceğini düşünüyordu. Bu bomba, o zamanın en büyük hava aracının bile içine sığamayacak kadar büyük bir metal parçası olmaktan çok daha fazlasıydı – bu bomba bir şehri yerle bir edebilecek kapasitedeydi ve sadece son çare olarak kullanılabilecek bir silahtı.
Bomba patladığı zaman ortaya çıkan ışığın etkilerini azaltmak için beyaz renge boyanmış olan Tupolev hedef noktasına ulaşmıştı. Barents Denizi’nde bulunan Novya Zemlya takım adaları SSCB’nin kuzey ucunda yer alıyordu. Tupolev’in pilotu Andrei Durnovtsev, hava aracını bir Sovyet test bölgesi olan Mityushikha Limanı’na getirdi ve onu 10 kilometre yüksekliğe çıkardı. Kendisinden daha küçük olan Tu-16 aracı da Tu-95’in içerisindeydi ve patlama bölgesinde patlamayı kameraya almak ve patlama sonrası havadan örnek toplamak için hazır bekliyordu.
Her iki uçağında düşmemesini sağlamak için (ki buna %50 ihtimal veriliyordu) Tsar Bomba neredeyse bir ton ağırlığındaki devasa bir paraşütle salındı. Bomba, daha önceden belirlenmiş olan 3.940 metre yüksekliğine yavaşça süzülecek ve orada patlatılacaktı. Bomba patlayana kadar Tu-95 ve Tu-16’nin patlama alanından 50 kilometre uzaklaşmış olması gerekiyordu ve bu mesafenin teoride hava araçlarına zarar vermeyecek kadar yeterli olduğuna inanılıyordu.
Tsar Bomba, Moskova saati ile saat 11:32’de patladı ve çok kısa bir süre içerisinde 8 kilometrelik bir ateş topunun oluşmasına neden oldu. Bombanın patlamasıyla ortaya çıkan şok dalgası, ateş topunun yukarıya doğru yükselmesine neden oldu ve bu patlama, 1.000 kilometre öteden bile görülebiliyordu.
Bombanın mantar bulutu 64 kilometre yükseldi ve mantarın başı 100 kilometre genişliğine ulaştı. Sadece bu görüntü bile, yeteri kadar uzak bir mesafeden izlendiğinde büyüleyici olmuş olsa gerek.
Novaya Zemlya’da bombanın etkileri yıkıcı oldu. Bombanın patladığı yerden 55 kilometre uzaktaki Severny’deki evlerin tamamı yıkıldı. Bombanın patladığı yere yüzlerce kilometre mesafedeki diğer Sovyet bölgelerinde bile evlerin yıkıldığı, çatıların uçtuğu, kapıların ve pencerelerin kırıldığı haberleri geldi. Radyo iletişimi bir saatten uzun bir süre kesildi.
Durovtsev’in Tupolev’i kurtulmayı başardı. Tsar Bomba’nın neden olduğu patlama, uçağın 1 kilometreden fazla irtifa kaybetmesine neden oldu.
Patlamayı kaydeden Sovyet bir kameraman o günü şöyle anlatıyor:
Hava aracının altındaki ve uzaktaki bombalar, patlamanın etkisiyle parlak bir renk halini aldı. Patlamadan yayılan ışık hüzmesi uçağın altına ulaştı ve bulutlar bile parıldamaya ve şeffaf bir hâl almaya başladı. O an, hava aracımız iki bulutun arasından geçerken hemen altında büyük, portakal rengi bir ateş topu yükseliyordu. Top, tıpkı bir Jüpiter gibi görünüyordu. Yavaşça ve sessizce yukarıya doğru yükseliyordu. Kalın bulut tabakalarını aşan ateş topu, büyümeye devam ediyordu. Sanki tüm Dünya’yı kendi içerisine çekiyor gibiydi. O gün gördüklerim son derecede büyüleyici, olağan dışı ve doğaüstüydü.
Tsar Bomba, inanılmaz derecede fazla bir enerjinin de açığa çıkmasına neden oldu. Bu enerjinin 57 megaton, ya da diğer bir deyişle 57 milyon dinamite eşdeğer olduğuna inanılıyor. Bu, Hiroshima ve Nagasaki bombalarının toplamından 1.500 kat ya da İkinci Dünya Savaşı’nda kullanılan tüm cephanelikten 10 kat daha fazla enerjinin açığa çıkmış olduğu anlamına geliyor. Bomba’nın patlama anını izleyen sensörler, Dünya’yı yörüngesinde bir kez ya da iki kez değil tam üç kez salladığını gösterdi.
Bu tip bir patlamanın gizli tutulması mümkün değildi. Birleşik Devletler’e ait bir casus uçağı, olay yerine sadece onlarca kilometre uzaklığındaydı. Uçakta bulunan özel bir optik aygıt, uzak nükleer patlamaların etkilerini hesaplamak için kullanılıyordu. Işık hızı kod adına sahip bu uçaktan alınan veriler, daha sonra Yabancı Silahları Değerlendirme Paneli tarafından analiz edilerek bu gizemli denemenin etkilerini hesaplamak için kullanıldı.
Denemeden kısa bir süre sonra uluslararası kınamalar da birbirini takip etti. Sadece Birleşik Devletler ve Britanya değil, SSCB’nin İsveç gibi bazı İskandinav komşuları da bu denemeyi sert bir dille kınadı. Bu mantar bulutu ile ilgili belki de tek olumlu sonuç, ateş topu dünya yüzeyi ile iletişim kurmadığı için çok düşük bir miktarda radyasyonun açığa çıkmasına neden olması oldu.
Aslında her şey çok farklı olabilirdi. Ama bombanın meydana çıkaracağı gücü sınırlamak için yapılan tasarım değişiklikleri yapılmamış olsaydı, Tsar Bomba iki kat daha fazla güçlü olacaktı.
Bu tür bir yıkıcı bombanın mimarlarından birisi, daha sonra dünyayı kendi geliştirdiği bu bombalardan temizlemek için yaptığı girişimlerle anılacak olan Sovyet fizikçi Andrei Sakharov idi. Sakharov, en başından beri Sovyet atom bombası programında uzman olarak görev almış ve SSCB’nin ilk atom bombalarını geliştiren ekibin bir parçası olmuştu.
Sakharov, çekirdeğindeki nükleer süreçlerden daha fazla enerji üretebilecek bir bomba olan katmanlı fisyon-füzyon-fisyon aygıtı üzerinde çalışmaya başladı. Bu, istikrarlı bir hidrojen izotopu olan döteryumun bir zenginleştirilmemiş uranyum katmanı ile sarılması anlamına geliyordu. Uranyum, ateşlenen döteryumdan yayılan nötronları yakalayacak ve kendiliğinden tepki vermeye başlayacaktı. Bu gelişme, SSCB’nin sadece birkaç yıl önce geliştirilmiş olan atom bombalarından çok daha güçlü olan ilk hidrojen bombasının geliştirmesini sağlayacaktı.
Khrushchev, Sakharov’dan o güne kadar test edilmiş olan her şeyden çok daha güçlü bir bomba yapmasını istedi.
Dönemin Birleşik Devletler Başkanı Bill Clinton yönetiminde görevli olan ve son 30 yılını atom bombalarını tasarlamak ve test etmek için harcayan Philip Coyle’ye göre Sovyetler Birliği’nin nükleer silahlar konusunda Birleşik Devletler’den daha ileri bir seviyede olduğunu göstermesi gerekiyordu. Birleşik Devletler bu konuda Hiroshima ve Nagasaki’ye atılan bombaları hazırlamak için yaptığı çalışmalardan ötürü oldukça ileri bir seviyedeydi.
Coyle, konu ile ilgili olarak “Biz Sovyetlerden çok daha ileri bir seviyedeydik ve Sovyetler, Dünya’ya kendilerinin de nükleer silahlar konusunda en az Birleşik Devletler kadar gelişmiş olduğunu dünyaya göstermek istiyordu” diyor.
Tsar Bomba’nın orijinal tasarımı üç katmanlı bir bombaydı ve her bir katman, uranyum katmanları ile ayırılmıştı. Bu bomba 100 megaton gücünde, diğer bir deyişle Hiroshima ve Nagasaki’ye atılan bombalardan 3.000 kat daha güçlüydü. Sovyetler daha önce atmosferde birkaç megaton gücündeki bombaları test etmişti ancak bu bomba çok daha büyüktü. Kimi bilim insanları, bu tip bir bombanın atmosferde bile test edilemeyecek kadar büyük olduğunu düşünüyor.
Bomba test edilmeye hazır olmadan önce bombanın devasa bir yıkım gücüne ulaşmasını sağlayan uranyum katmanları yerine kurşun katmanları kullanıldı. Bu da nükleer tepkimenin etkilerini azaltıyordu. Bu kadar büyük bir güce sahip bir bombanın SSCB’nin kuzeyini devasa bir radyoaktif bulutu ile kaplamayacağının bir garantisi yoktu. Princeton Üniversitesi Ulusal ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı ve bir fizikçi olan Frank von Hippel’e göre Sakharov, bu tip bir bombanın test edilmesinin yaratacağı radyoaktiviteden ve bunun gelecek nesiller üzerindeki genetik etkilerinden oldukça endişeliydi.Sakharov işte tam da bu noktada bir bomba tasarımcısından bomba karşıtı bir kimseye olan dönüşümünü başlatmış oldu.
Sovyetler o kadar güçlü bir silah geliştirmişlerdi ki silahı tam gücüyle test etmekten korkuyorlardı ve bu, silahın beraberinde getirdiği sorunlardan sadece bir tanesiydi.
Sovyetler Birliği’nin nükleer silahlarını taşımak için üretilen Tu-95 bombardıman uçakları aslında çok daha hafif bombaları taşımak için tasarlanmıştı. Tsar Bomba o kadar büyüktü ki bir füze içerisine yerleştirilmesi mümkün değildi. Aynı zamanda bomba o kadar ağırdı ki bu bombayı hedeflenen noktaya taşımak için gereken yakıtı da beraberinde taşıyabilecek bir hava aracı bulunmuyordu. Eğer bomba hedeflendiği kadar güçlü bir bomba ise bu bombayı taşıyacak hava aracının bombayı bıraktıktan sonra zarar görmeden geri dönmesi mümkün değildi.
“Konu nükleer silahlara geldiğinde bile onların aşırı güçlü olması sorun yaratabilir” diyen Coyle, günümüzde merkezi Washington DC’de bulunan bir düşünce kuruluşu olan Silahların Kontrolü be Yolsuzlukla Mücadele Merkezi’nin önde gelen üyelerinden birisi. Coyle konu ile ilgili olarak “Bu tip bir bomba ancak çok büyük şehirleri yerle bir etmek istediğiniz zaman kullanılabilir. Diğer herhangi bir durumda bu tip bir bomba gereğinden fazla güçlü kalır.” diyor.
Von Hippel de ona katılıyor. “Bu şeyler [büyük ve serbestçe düşün nükleer bombalar] hedeften kilometrelerce uzağa düşse bile hedefi yok edebilmek için geliştirilmiş bombalardı. O günden bu yana geçen süreçte artık bombaların hedeflenen noktayı vurabilmesine birden fazla savaş başlığı kullanılabilmesine özen gösteriliyor.”
Tsar Bomba’nın başka etkileri de vardı. Kendisinden önce atmosferde yapılan tüm testlerin toplamının %20’si büyüklüğünde olacak olan bu testin yanı sıra 1963 yılında atmosferde yapılan bomba testlerini de azalttı. Von Hippel’e göre Sakharov, atmosferde yapılan bu testlerin bıraktığı radyoaktif karbon 14 miktarından da endişe ediyordu zira bu radyoaktif maddenin atmosferde kalma süresi oldukça uzundu. O güne kadar yapılan testler sonucu atmosfere bırakılan radyoaktif maddelerin etkileri, daha sonra atmosfere bırakılan fosil yakıt karbonu tarafından kısmen hafifletildi.
Sakharov, daha önce test edilen Çar Bomba’nın kendi patlama dalgasından korunduğuna ancak tam donanımlı bir bombanın bu dalgadan korunamayacak olmasından endişeliydi. Bu durumda gezegen geneline yayılacak zehirli bir kir tabakası, dünyanın geneli üzerinde sorun yaratacaktı.
Sakharov, 1963 yılında yürürlüğe giren Kısmi Test Yasağı’nın en önemli destekçilerden birisiydi ve nükleer silahların yayılmasına yönelik eleştirilerini de o dönemden sonra yoğun olarak sürdürdü. 1960’ların sonunda ise füze savunma sistemleri yeni bir nükleer silahlanmanın gelişmesine neden oldu. Sakharov, bir süre sonra devlet tarafından dışlanmaya başlandı ve 1975 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü ve “insanlığın vicdanı” olarak anılmaya başlandı.
Görünen o ki Tsar Bomba, çok farklı bir türden düşüşe neden oldu.
Kaynak: BBC Future
The post Bir savaşta bile kullanılamayacak kadar büyük olan atom bombası appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>The post Instagram bilgisayar korsanlarının saldırısına uğradı appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>Doxagram kısa bir süre kapandı ve sitenin tekrar açılıp açılmayacağı bilinmiyor. Instagram, sitenin kapatılmasında herhangi bir rolü olup olmadığına yönelik soruya cevap vermedi.
Sitenin kapanmış olmasına rağmen düzinelerce Instagram kullanıcısının iletişim bilgileri internet üzerinde paylaşılmaya başladı. RepKnight adındaki bir internet güvenliği şirketi, aşağıdaki ünlülerin iletişim bilgilerine kendilerinin de rastladığını belirtti:
Ünlüler ve yüksek sayıda takipçisi olan kullanıcılar için bu saldırı, telefon numaralarını ve email adreslerini değiştirmek zorunda kalabilecekleri anlamına geliyor. Ancak sosyal mühendislik teknikleri kullanılarak bu hesapların kontrolü de ele geçirilebilir. Instagram’ın en çok takip edilen kullanıcısı Gomez’in de başına gelen şey tam olarak da bu. Geçtiğimiz Pazartesi günü Gomez’in hesabı önce kısa bir süreliğine kapatılmış, ardından Gomez’in eski sevgilisi Justin Bieber’in çıplak fotoğrafları hesap üzerinden paylaşılmıştı.
Bu gelişmeler iki açıdan rahatsız edici. Öncelikle ortalama bir Instagram kullanıcısı da bu saldırıdan etkilenmiş olabilir. İkinci sorun ise Instagram’ın hangi kullanıcıların hesabının bu saldırıdan etkilenmiş olabileceğini bilmiyor oluşu. Instagram’ın kurucu ortağı ve CTO’su Mike Krieger, yazdığı blogda şirketin yaptığı analizler sonucunda doğrulanmamış Instagram hesaplarının da bu saldırıdan etkilenmiş olabileceğini ancak Instagram’ın hangi hesapların bu saldırıdan etkilendiğini bilmediğini belirtiyor.
Şirket, emniyet teşkilatları ile birlikte çalışarak çalınan bilgilerin satışının önüne geçmeye de çalışıyor. Krieger, Instagram kullanıcılarını, hesaplarının güvenliğine dikkat etmeleri ve tanımadıkları kişilerden gelebilecek olan çağrılara, mesajlara ve elektronik postalara karşı dikkatli olmaları konusunda uyarıyor. Krieger, kullanıcılarının güvenliğinin kendileri için son derecede önemli olduğunu ve bu yaşananlar için üzgün olduklarını da sözlerine eklemiş.
Kaynak: The Verge
The post Instagram bilgisayar korsanlarının saldırısına uğradı appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>The post CRM şirketlere nasıl para kazandırır? appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>
Hiç bir firma boşa para harcamak istemez ancak buna rağmen pek çok firma her gün aynı şeyi tekrar tekrar yaparak boşa zaman ve para harcamış olur. İşte bu alanda devreye giren CRM (Customer Relationship Management – Müşteri İlişkileri Yönetimi), şirketlerin tekerrür ederen iş süreçlerini etkin bir şekilde gerçekleştirmenizi sağlar.
Pek çok şirket genellikle kurumsal danışmanları kiralayarak çalışma süreçlerini sadeleştirmek isterler ve bu danışmanlar da genellikle karmaşık ve pahalı olan CRM sistemlerini önerirler. Bu sistemler saatler süren özelleştirme ve bakım süreçlerine ihtiyaç duyduklarından şirketlerin bir cebine giren para, diğer cebinden çıkmış olur. Sade ve web tabanlı bir CRM sistemi kullanarak şirketinizde gereksiz masrafların önüne geçmiş olursunuz.
Peki CRM kullanarak şirketinizin para kazanmasını nasıl sağlayabilirsiniz?
Kullanımı kolay web tabanlı CRM platformu ile birlikte gelen raporlama özellikleri sayesinde müşterilerinizi daha doğru şekilde anlayabilir ve bu sayede onların ilgisini daha çok çekebilecek pazarlama kampanyaları oluşturabilirsiniz. İyi bir CRM yazılımı kullanarak, müşterilerinize daha iyi bir hizmet ve satış sonrası desteği verebilirsiniz.
Günümüzde web tabanlı CRM sistemlerinin ücretleri önemli ölçüde azaldığından ve pek çok CRM programının ücretsiz deneme sürümleri bulunduğundan, dilediğiniz CRM çözümünü seçip şirketinize ne derecede olumlu bir etkisi olabileceğini kendiniz görebilirsiniz.
Kaynak: WORK[etc]
The post CRM şirketlere nasıl para kazandırır? appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>The post Apple, iPhone 8’i 12 Eylül’de tanıtacak appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>Her zaman olduğu gibi şirketin bu etkinlik sırasında yeni iPhone ve Mac yazılımlarının son sürümlerini de duyurması bekleniyor. Apple, iOS 11 ve High Sierra yazılımlarını Haziran ayında düzenlediği WWDC etkinliğinde duyurmuş ve o günden bugüne geçen süre içerisinde ilgili yazılımların beta sürümlerini geliştiricilerle paylaşmıştı.
12 Eylül’deki etkinliğin davetiyesi, etkinliğin içeriği ile ilgili herhangi bir ipucu vermiyor. Davetiyede sadece “Bizim mekanda buluşalım” cümlesi yer alıyor. Şirketin buradaki “bizim mekan” ifadesinden kastettiği yer, Apple’nin Cupertino’daki yeni merkezi Apple Park bünyesinde yer alacak olan Steve Jobs Salonu. Yapımına hâlâ devam edilen salonda düzenlenecek olan ilk etkinlikte, aylardır süregelen yeni iPhone söylentilerine de son noktanın konulması bekleniyor.
Kaynak: The Verge
The post Apple, iPhone 8’i 12 Eylül’de tanıtacak appeared first on Kablosuz Mecmua.
]]>